Engin Elman
Ortaokul ve lisede temel klasiklerin dünyasında kendimi kaybettiğim zamanları kendim için edebiyatın mucizevi zaman aralığı sayarım. O günleri hala büyük bir iştahla ararım. Romantik bir dünyanın içinden büyük kalp kırıklıklarıyla hayata bakmak, kitap karakterlerinin hayatına takılıp kalmak, zaman zaman onlarla hemhal olmak, sanırım okuma eyleminin en zevkli yönüydü. Dünyanın çekilemez tarafına karşı elimizde olan tek şey kelimelerin sihirli dünyasıydı. Sözcüklerin kalbimizi sağaltan, bizi teskin eden o büyülü dünyasına sığınmak… Sadık Yalsızuçanlar, hayatımın en ciddi edebiyat olayıdır. Sadık abiyle tanışmak bir bakıma o tıkanıp kaldığım kitapların romantik dünyasından çekip aldı beni. Kitapların bir noktadan sonra suni bir dünya yaratacağı ve kendi içine kapanık hüzünlerle yapay bir iç âleminde insanı çürütecek bir tuzağı da vardı elbet. Ayaklarımın yere bastığını ve dünyanın hakiki acılarıyla da yüzleşmem gerektiğini Sadık abiyle tanıştıktan sonra iyice fark etmiş oldum. Şehirleri Süsleyen Yolcu, Gerçeği İnciten Papağan, Elif Gibi Yalnızım, şüphesiz bu öyküler benim başucu eserlerimdi. Döne döne okuyup kana kana içtiğim metinlerdi. Ancak Sadık abi bunlardan çok daha fazlasıydı. Hayatın sanat ve edebiyattan çok daha fazlasını ifade ettiğini hakiki bir insanı tanıdığınızda anlarsınız. Birçok yazar ve şairin eserleriyle yaşamlarının örtüşmemesi beni hep tedirgin etmiştir. Nihai bir noktada eser ve yazarı ayırıp eserin hakkını vermek istesem de kalbim bu açmazın burukluğundan sıyrılamaz. Sadık abi eser ve yazarın birbirini tamamladığı müstesna bir kişilik olarak bendeki bu tedirginliği de yıkmış oldu. Yaşadıkları ve hissettiklerinin eserlerinden çok daha fazlası olduğuna eminim. Sadık Yalsızuçanlar, eserlerinde dil nehirlerinden akıp gelen bereketli söz sağanakları gibidir. Sait Faik’in tek oturuşta yazılacak dediği metinleri tek oturuşta okutacak kadar da usta bir kalemdir. Metinler sonuna kadar okurun merak ve ilgisini diri tutmayı başarır. Sadık abinin ilk yazdığı öykü Anne isimli bir öyküdür. Öykünün isminden sirayet eden merhamet ve şefkat kavramları Sadık abinin hayatının en temel kavramlarıdır. Sadece insana değil, hayvanlara ve bitkilere de büyük bir merhamet ve şefkat nazarından bakmak derdiyle dertlenen bir kalp taşır. Masa başında metin üretmek onun harcı değildir. Hayatın önüne serdiği bütün insanlık hallerini kâğıda döker. Deliler, hastalar, acizler, zayıflar, yetimler, mazlumlar, emekçiler, kimsesizler ve daha nicesi bu metinlerde önümüze en çarpıcı yönleriyle çıkmaktadır. Bir okur olarak bu vicdani tablonun karşısında kalplerin titrememesi mümkün değildir. Konu zenginliğinin yanında anlatım ustalığı da Sadık abinin büyük bir meziyetidir. Adeta dokunduğu her şeyi bir hikâyeye çevirecek bir anlatım becerisi vardır. Büyülü gerçekçilik, metinlerarasılık, üst kurmaca, bilinçakışı gibi teknikler ilk aklıma gelenler. Daha nicesini metinlerinde görmemiz mümkündür. Musiki, tasavvuf, felsefe, sinema, menkıbe, masal, efsane gibi kavramlar onun eserlerinde bir orkestra gibi ustaca yönetilir. Son eserlerinde daha çok mazlum ve ezilen insanların öne çıkması, yaşadığımız coğrafyanın gerçekliklerine büyük bir duyarlılığın yansımasıdır. Çağının vicdanı olabilen yazarlara ne mutlu. Sadık abiyi okumak ve anlamak için daha söyleyemediğim o kadar çok şey var ki… Hâsılı sözü daha fazla uzatmadan sözün ustasının eserlerini okumak ve anlamak en iyisidir.