Mustafa Oral

Her şeyi kalbinin kulelerinde açtığı öykü pencereleriyle gören bir yazar için yalnızlığa sürekli vurgu yapmak kaçınılmaz bir durumdur. Sadık Yalsızuçanlar da bu yalnızlığı cisminde derinleştirerek 23 tünel açmış kendi kalbinde, her biri birbirinden enfes öyküleriyle. ‘Gerçeği İnciten Papağan’ ve ‘Şehirleri Süsleyen Yolcu’ isimli öykü kitaplarıyla öykücülüğümüze büyük bir soluk kazandıran yazar, ‘Halvet Der Encümen’de öykü dilini zorluyor. İlk iki öykü kitabını ‘anlayabilmek’ için, bir-iki kişi ile okumak zorunda kalan okuyucu ‘Kuş Uykusu’ ve ‘Güzeran’la yazarı tek başına okuyabilecek hale geldi. ‘Halvet Der Encümen’de ise anlamaktan çok, beynin bilinç bağlantılarının köprüsünü atıp kalbin zarif sezişler ve hissedişlerle dolu akışına kendini teslim ediyor. Neo-epik öykülemden, neo-lirik öyküleme gelen yazarın kalbinin yataklarını enine-boyuna deşerek büyüttüğünü görüyoruz bu kitabında.

Hiçbir yerde yayınlanmamış bu öyküler ‘ben’ ve ‘sen’ ‘o’ için yazılmış Vildan, Firdevs, Sandra vb. atfedilmiş. Bilgi, düşünce ve kültürün naftalin ve gül sandığı kokan lirizmin bereketliliğinde, aşka, sonrasında öyküye dönüştüğünü zevk veren bir gerilimde görüyoruz. Sezgilerin, içkinliğin, durup beklemenin; hızlı hızlı yalnızlığa, çocukluğa, kadına, duaya sızdığını kalb koşularında duyuyoruz. Tasavvufun ‘ezvak’ dediği hale sürekli çentik atan bu öykülerin, tüm varlığın değişik kesitlerinin insan öznesinde kalple yüzleştiğini anlatıyor bize! Bu öyküler ‘mutlu aşk yoktur gibi bir yalan’a inanmayanların iç çekişleri.