|
 |
 |
'Yort Savul!'...
Yunus Emre, yüzyıllar öncesinin yalın, duru Türkçesinden şöyle diyor: "Kul, sultansız olmaz, sultan da kulsuz. Kul, eğer, 'yort savul', 'sultan geliyor, yoldan çekilin, şöyle kenara gelin!' demeseydi, sultanı kim bilebilirdi?"
tamamı... |
 |
 |
Elmalı'dan Limni'ye bir irfan yolu...
Bukağı, bir ağır ceza yükümlüsünün kaçıp kurtulmasını engellemek için ayağına vurulmuş pranganın ucundaki demir halka da olabilir, yırtıcı bir kuşun evcilleşmesi için ayaklarına bağlanmış ipeksi bir mendil de.
İslam şiir tarihinin en parlak yıldızı Niyazi Mısri, üçyüzyıl sonra, iki öykücü-romancıya küçük bir himmet vererek onlara iki ayrı hikaye yazdırmış : Tomris Uyar'a, Yürekte Bukağı, Emine Işınsu'ya, Bukağı...
tamamı... |
 |
 |
Bilincin Aktığı (Geleneksel) Yataklar...
Modern edebiyatta beliren bir 'teknik' olarak 'bilinçakışı'nın, geleneksel 'metin'ler için söz konusu edilmesinin tuhaflığı ortada. Ne ki, bir zihin alıştırması olarak, böylesi bir işlemin bize, bilinçakışı değilse de, bilinçüstü veya bilinçdışı alandan geçen kimi geleneksel anlatıların söz konusu edilmesinin, sorunun farklı bir açıdan tartışılmasına imkan verebileceğini düşünüyorum.
tamamı... |
 |
 |
Onulmaz Dertlerin Dermanı...
Gönül kelimesi Türkçemize hastır, hiçbir dünya dilinde tam karşılığı ve benzeri yoktur. Yürek, kalp ve benzeri kavramlara rastlarız diğer dillerde ama 'gönül'e tesadüf edemeyiz.
tamamı... |
 |
 |
Risale-i Nur ve Tasavvuf İrfanı...
Yalsızuçanlar'ın, Risale-i Nur'da yer alan ve tasavvufi irfan geleneği içerisinde düşünebilecek kimi risalelerle, Bediüzzaman'ın tasavvuf ve tarikata ilişkin fikirlerini ortaya koyduğu metinleri derlenmesinden oluşan Tasavvuf Risalesi çıktı!
Kitaptan bir bölümü dikkatinize sunuyoruz...
Risale-i Nur'un, tasavvufi irfan geleneğine olan yakınlığı ve kelamın yanısıra bu damardan da beslenmiş olduğu açıktır.
Risale-i Nur, İslam'a çağımızda yönelen pozitivist, rasyonalist vb. tehditler karşısında iman hakikatlerinin kelami bir dille yeniden izah edilmesidir. Ne var ki, yaşamı boyunca geceleri sürekli zikir, vird ve tesbihatla geçiren, kâmil bir veli olarak Rabbine bir 'abd'i külli'nin yapması gereken külli ubudiyetle ibadet eden, günlerini tefekkürle bereketlendiren Bediüzzaman'ın metinlerindeki örtülü göndermeler, satır aralarına gizlenmiş ifadeler, kullandığı kavramlar, deruni yaşayışı gözler önüne alınacak olursa, böylesi bir derlemenin ne denli zorunlu olduğu da görülecektir.
Ben bu çalışmayla, gerek Risale'ye muhatap olanların, gerekse ona mesafeli veya eleştirel bakanların zihinlerini biraz olsun kışkırtmayı amaçladım.
Umarım bu amacım gerçekleşir ve Risale-i Nur'un tasavvufi boyutları daha yakından okunur...
tamamı... |
 |

|
'... DÜNYA DURULMAZ'...
Pir Sultan, hem 'pir'dir hem 'abdal'dır. Abdal ise hem arif-i billahtır, yani irfanı, saf ve katışıksız bilgiyi (el-hikme/t) Allah'tan alandır, hem de bu bilginin bizatihi eylem mahalli olarak kişisel algısını ortadan kaldırmış, benliğini Tanrı'ya tasadduk etmiş olandır. Abdalların Guenon'dan öğrendiğimize göre sayıları onikidir. Sayıların gizemine ilişkin düşünen uzmanlar bunu kısmi bir farkla da olsa doğrular.
Abdal, 'olgun insan'dır (el-insanu'l-kamil).
Kamil insanı Nietzsche'nin 'üstün insan'ıyla karıştırmamalı. Muhammed İkbal'in de buna benzer bir doktrin geliştirmeye çalıştığını anımsayalım. Onda kısmen Alman düşünüründen kısmen insan-ı kamil öğretisinden hareketle daha 'modern'si bir eğilim sezmeli.
Kamil insan nebidir, resuldür ve onun yetkin varisi olan ariflerdir.
Üç temel niteliklerinden söz edilir: safiyyun, ümmiyun ve zatiyyun. Safiyyun, arı duru olmak, belleğin, kalbin (kalp, doğrudan insandaki ilahi merkezdir ve akıl kalbin bir işlevidir. Schuon, 'kalbin aklın anlayamadığı nice akılları vardır' der.) ve kişisel algının tümüyle temizlenmesi, arınması, saflaşması anlamınadır. İlahi hakikat'i kusursuz aktarabilmek için eylem mahallinin mutlak saflaşması, cilalanması gerekir. Neşati'nin 'ettik o kadar ref'-i taayyün ki Neşati/ayine-i pür-tab-ı mücellada nihanız' beytindeki 'mücella' sözcüğünü yardıma çağıralım: kalp mücella kılınmalıdır. Cilalanmış, 'gayr'dan arınmış, ilahi hakikati gölgeleyecek, lekeleyecek en küçük bir kirden/gölge'den uzak olmalıdır...
tamamı... |
 |

|
BELAĞAT'IN (UZDİLLİĞİN) ÖZÜNE DAİR...
"Düşüncelerin ve duyguların doğal mecrası, anlamın nazmıdır (anlamın şiiriyeti). Anlamın nazmı ise mantıkla bağımlıdır, onunla güçlenir. Mantığın üslubuysa, zincirleme gerçeklere yöneliktir. Gerçeklere giren fikirler ise, karşılarında bulunan şeylerin içyüzünün en ince noktalarına nüfuz eder. Birşeyin içyüzü, kainatın kusursuz düzenine uzanır, ondan yardım alır. Kusursuz düzen, iyiliklerin kaynağı olan soyut güzellikle doludur. Soyut güzellik ise, nitelikler ve latifeler denilen belağat çiçeklerinin bahçesidir. Çiçeklerin bahçesi, yeryüzünün cennetlerinde gezip dolaşan, çiçeklere tutkun, şair denilen bülbüllerin nağmeleridir. Bülbüllerin en güzel ezgilerine ruhsal ahengi veren ise, anlamın nazmıdır."
tamamı... |
 |

|
UMUT İLE KORKU ARASINDA...
Kulun, Rabbi karşısındaki konumu, korku ile umut arasındadır. (Havf u reca)
Divanında İslam maneviyatının temel konularını, kendi seyr-i süluk öyküsü boyunca yansıtan Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, birinci ciltte yer alan bir gazelinde, bizi umutla korku arasına çağırır. Beş beyitten oluşan gazel, umutla açılır:
'Ümid kapında reca tapunda kulluğum sana
Ey padişah-ı hüsn kapında kul senin ata senin'
tamamı... |
 |

|
KALBE AÇILAN 'CÜMLE KAPISI'...
"Sadık Yalsızuçanlar'ın 'güzerân-ı lisan'ına derkenar"
'Yaptığınızın doğru olduğuna inanıyorsanız adını söylemelisiniz.' Seyr ü sefer isimleri öğrenmekle başlar. Dilin içindesinizdir; korunup sığınacağınız yegane barınaktır Dil. İçiniz sıcak bir nefes olur akar dışınıza, dışınız serinletici bir soluk olur akar içinize. Siz siz olursunuz; şeylerin uğultusu, gürültüsü kapayamaz yüzünüzü, 'yüzünüze yerleşirsiniz'. İsimlerin en seçkin parçası insandır çünkü.
tamamı... |
|
|
|
|