 |
Şiirin 'Erdem'li iklimi...
Erdem ağbiyi ilk gördüğümde, o tok ve yiğit sesin gerisinde nasıl muazzam bir merhamet ve tevazu taşıdığını fark etmiş, insanlar arasında nasıl temiz bir kimlikte yaşanabileceğinin en canlı örneğini tanımıştım.
tamamı... |
 |
 |
Üsküdar'ın Bir 'Sır'lısı...
Üsküdar'ın bir sırlısı daha çekildi göğümüzden. Bilgelik tarihimize birbirinden kıymetli onlarca eser kazandıran, zarif ve çelebi insan, yetkinleşme hikayesinin tanığı nice değerli söz ve hatıra bırakarak Cemal'e yürüdü.
tamamı... |
 |
 |
Hem Kemal ehli hem Tahir bir adam...
Kemal ehli olduğu kesin. Tutukevinde çile çekerek, yazının fikrin namusunu omuzlayıp taşıyarak, bugünlerde ruhuna aykırı bir yerde duran 'ulusalcı'ların dillerine pelesenk ettiği 'bu topraklar'ın edebiyatını hakiki biçimde yaparak olgunlaşmış bir adam.
tamamı... |
 |
 |
Cem Karaca: 'Yâr Yâr' diyerek Allah'a yürüyen sanatçı...
Çağımızın büyük bilgesi Bediüzzaman, 'O yâr ise her şey yardır, her yer yarar' demişti. Cem Karaca, ömrünün son yıllarını, gürül gürül çağlayan sesiyle, 'Allah yâr yâr! Allah yâr yâr!' diyerek geçirdi.
tamamı... |
 |
 |
Gitar da çalabilsem keşke...
Ortaokul ikinci sınıfta iken, gitar çalan yakın arkadaşım Mustafa'ya özenirdim, zihnimden bu cümle sık sık geçerdi: 'Gitar da çalabilsem keşke...'
Modern müziğimizin seçkin isimlerinden Şebnem Ferah'ın müzikal yaşamında bu cümlenin önemli bir yeri olduğunu öğrendiğimde şaşırmadım.
tamamı... |
 |
 |
Ney'in Sırrını Kutsi Erguner'den Dinlemek...
Kutsi Erguner, bize, 'Ney'in sırrını, Mesnevi-i Şerif'in ilk onsekiz beytinden öğrenerek müzikal bir dilin içinden anlatan bir modern zamanlar dervişidir. Müziğin cihanşümul dilini keşfetmiş olan has sanatçıların hepsinde bu sırdan bir iz, bir işaret mutlaka vardır.
tamamı... |
 |
 |
Müziğin manevi doğası ya da Ömer Faruk Tekbilek...
Tekbilek, 'müzik, Allah'ın lisanıdır' diyen Hz. Mevlana'nın, görkemli Mesnevi-i Şerif'inin ilk onsekiz beytinde anlattığı 'kamil insan'ı sembolize eden ney'i, Aka Gündüz'den meşk etmiş, ünü sınırlarımızı taşmış, sesi ülkemize, Yeni Dünya'dan gelmiş, müziğin öncelikle bir 'ritm' meselesi olduğunu fark etmiş, 'nefes'in manevi doğasının sırlarına ermiş gerçek bir sanatçı.
tamamı... |
 |
 |
"Gönül dağı'nda bir garip" : Neşet Ertaş (*)...
'Sağ-sol çatışması'nın şiddetli olduğu günler... Neşet Ertaş Saray Sineması'nda konser veriyor. Gençler dönemin gözde "slogan"larıyla örülü şarkılarından isteklerde bulunurlar. Neşet Ertaş biraz sustuktan sonra her zamanki mütevaziliği ile şöyle der :
"Ağam, biz böyle parçalar bilmeyiz. Biz gönülle çalar, gönülle söyleriz."
tamamı... |
 |
 |
Silahı hala samimiyet olan ölü bir güvercin : Hrant Dink...
Kuşkusuz, Hırant Dink'le, 'bu topraklar'da, eşit haklara sahip, kardeşçe, demokratik ve konuksever bir dilin içinden konuşmamız için bizim de Ermeni olmamız gerekmez. Onun da Müslüman olması şart değildir. İşin diğer bir yönü, İslam, bizatihi mütevazi olmayı öngörür. Dini kimliğinden ötürü ne kibirlenmek ne de ötekini aşağılamak dini ve ahlakidir.
tamamı... |
 |
 |
Safdışı kalan/bırakan bir derviş sinemacı : Andrei Tarkovski...
Tarkovski'nin özelli-ği, hayatı şiirsel bir mantıkla algılamasıydı. Şiiri haki-katle olan ilişkisinin özel bir biçimi olarak görüyordu. Varoluşun şiirsel yapısını, filmlerinde oluşturduğu rü-ya evreniyle yansıtmaktaydı.
tamamı... |
 |
 |
Ne içindeydi zamanın ne de büsbütün dışında...
Her ne kadar, kimi yorumcular, 'ne Huzur'unda ne de Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde hiçbir aydın karakter "şahsi tecrübe" yaşamazlar, neredeyse sadece toplumsal bir misyon üstlenmişlerdir' dese de, özellikle Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile, Tanpınar, çağdaşı pek çok yazardan farklı bir yerde durur.
tamamı... |
 |
 |
'O Derin Bahçede Yaşayan Ruh' : Yahya Kemal Beyatlı...
'Kuğunun son şarkısı'ydı Yahya Kemal ve bize, şiiriyle, nesirlerinde ifade bulan düşünceleriyle, onlara vücut veren 'tahassüs'üyle, modern zamanlarda, 'gelenek'le nasıl bağ kurulabileceğini gösterdi.
tamamı... |
 |
 |
'Üçbuçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder'...
'Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince
Günler şu heyulayı da er geç silecektir
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?'
tamamı... |
 |
 |
Görkemli Kaybedenlerin Sonuncusu...
Kırküç yıllık ömre yedi kitap sığdırdı Oğuz Atay. Ama sanki diğerleri Tutunamayanlar'ın devamı, açılımı, filizlenmesiydi. Bir konağın büyük salonuna açılan odacıklar gibi. Tutunamayanlar, salonla sokağın buluştuğu ilk görkemli romanımızdır.
tamamı... |
 |
 |
Kovulmuşların evi...
'Arastanın Son Çırağı' Ali Ayçil, 'usta'laşma tehlikesine düşmeksizin, kendisini artık iyiden iyiye hissettiren 'üslub'u ile, şiirsel denemeler/öyküler yazmayı sürdürüyor. İyi ki sürdürüyor, biz de böylece, lezzetli bir Türkçe'nin içinden geçerek kendini, dolayısıyla bizi dile getiren samimi düşüncelerle karşılaşıyoruz.
tamamı... |
 |
 |
İzzetbegoviç'te Sanat Düşüncesi...
19 Ekim 2003'te Cemal'e yürüyen Aliya İzzetbegoviç, Doğu Batı Arasında İslam adlı değerli eserinin bir yerinde şaire ilişkin bir tanımı aktarır : "Şair, gaybı gören ve eski zaman törenlerinin anahtarlarını keşfeden kişidir'
tamamı... |
 |
 |
Fetih Suresi'nin Koruduğu Bilge : Ceziri...
İki görkemli divan: Mela Zahire Tendureki ile (Kent'ten) Molla Ahmed-i Ceziri. İkisi de birer hazine değerinde. Ceziri, Ahmed-i Hani gibi büyük bir bilge, irfani geleneğin yetkin isimlerinden. Kürtlerin Şeyh Galib'i, Seyyid Nesimi'si bir bakıma.
tamamı... |
 |
 |
Çöplük'ten Sekizinci Söz'e...
Yazı'nın büyüsünü ilk fark ettiğim roman, Carolina Maria de Jesus'ün hatıra defteri Çöplük'tür. Babamın Malatya'da sinema işletmeciliği yaptığı 1960'lı yılların ikinci yarısında, dünyada milyonlarca baskısı yapılan bu sürükleyici hikayeyi bir çırpıda okuduğumu hatırlıyorum.
tamamı... |
 |
 |
Kubbenin Hoş Sadası : Turgut Cansever...
Biz ölümlüler yeryüzünde ikamet ederiz ama gökle çevriliyiz.
Bizim ikametimiz, şeylerin kendi özlerindeki oturmasının sırrına uygun biçimde, sadece yeryüzüyle sınırlı değildir, göklerin ve kainatın bütün katlarının hakikatinde oturmaktır.
Heidegger, 'inşa etmek'e ilişkin nefis yazısında bunun denizine dalar :
tamamı... |
 |
 |
'Hiç Usanmamış Uzlaştırıcı' : Lale Müldür...
Perihan Mağden'in ifadesiyle "dünyanın en büyük şairi" olan Lale Müldür, yine o öyküsünü anlattığı Qutb'a benzer biçimde, bir çekim kutbuna dönüşerek, bizi burada topladı.
tamamı... |
 |
 |
"Yareb bi heqqê Mustefa kî/Xanî bi xwe ra tu asina kî"...
Van gezimizin bir gününü Doğu Bayazıt'a, Ahmed-i Xani'ye ayırdık.
İslam irfanının onyedinci yüzyıldaki büyük yıldızı Ahmed-i Xani'nin Mem u Zin'ini Türkçeye çevirme şansını elde etmiş biri olarak Hazret'in kademine girmekten büyük bir heyecan duydum. Geziye katılan herkeste aynı coşkuyu gözledim.
tamamı... |
 |
 |
Sadece ölümüyle manşet olan sanatçı...
Hegel'in dediği gibi, 'ruh', kendi acısının taşıyıcısı olarak bizatihi sanatkardır.
Yavuz Çetin böylesi ruhlardandı.
'Yaşamak istemem aranızda!' çığlığını atarken, içimizden bir Nilgün Marmara acısı geçirmişti.
tamamı... |
 |
 |
Söz tükenince...
Ali Alkan İnal'ın 'Beni Ölüm Gibi'si (YKY, Şubat.2007) ilk roman olmanın da doğal sonucu olarak bir özyaşamöyküsel anlatı olarak okunabilir. Aşk'ın imkansızlığı ile ölümün özdeşleştirilmesinden de anlaşılıyor ki, bu bir kişisel menkıbe aslında.
tamamı... |
 |
 |
Tehlikeli oyunlar...
Hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğuna fazlasıyla inandığımdan, Türkiye'nin son yüzyılda yaşadığı süreçleri, toplumbilimcilerden çok edebiyatçılardan (sayıları iki üçü geçmeyen) okumayı daha çok önemserim.
tamamı... |
 |
 |
'Ne Nurdan Ne Çamurdan...'...
Kendi ifadesiyle 'materyalist' bir şair olan Nazım Hikmet'in tasavvufla ilişkisi ilk bakışta gereksiz, anlamsız ve tutarsız bir sorun, bir başlık olarak görülebilir ve görüldüğü kadar da anlamsızdır. Lakin özellikle rubaileriyle Nazım Hikmet'in irfani gelenekle bir biçimde ilişkili olduğu da bir o kadar gerçektir.
tamamı... |
 |
 |
'Anlamı Yok Tüm Sözlerin'...
Fikret Kızılok'un ölümsüz şarkısı 'Bu Kalp Seni Unutur mu?'da geçen bu dize zaman zaman dilime takılır. Hal'in susup dilin konuştuğu ve sözün çürümeye başladığı bir zamanın bedbahtlarından bir bahtsız olarak yine de sessizliğin kalbindeki o sükunet'e bürünemiyorum.
tamamı... |
 |
 |
Sait Faik 100 yaşında...
Bugün; Sarnıç'ın, Semaver'in, Son Kuşlar'ın, Lüzumsuz Adam'ın yazarı Sait Faik Abasıyanık'ın 100. doğum günü. 1954'te aramızdan ayrılan Sait Faik, gösterişten uzak, sıradan bir adam olarak yaşadı; ama kendinden sonra gelen bütün kuşakların ustası oldu.
tamamı... |
 |
 |
Aravani ya da Lazlara dair çeşitlemeler...
Yeşilçam filmlerinde çoğu zaman düzeysiz/niteliksiz nüktelerin bozuk aksanında dolaştığı, vasat veya düşük zekâlı 'Karadeniz' tiplerine sık rastlarız. Karadeniz şeridinde yaşayanlarının tümünün 'Laz' diye nitelenmesi zaten başlı başına bir bilgisizlik örneğidir...
tamamı... |
 |
 |
Bir roman, bir anlatı ...
Kırkından sonra da şiir yazana şair denir'i kim söyledi bilmiyorum; ama (ve ilgisi yok gerçi) insan kırkından sonra pek 'roman' okuyamıyor.
Okusa da bir göktaşı gibi düşüyorsa edebi/zihinsel ortamımıza bir kitap onu ya da ilkgençlik yıllarının yapıtaşlarını oluşturan klasik romanlardan okuyabiliyor.
tamamı... |
 |
 |
Varlığın Örtüsünü Kaldıran Yakarış...
Geleneksel olarak sönmesine rağmen hala varlığını sürdüren hat sanatının özgün adlarından Muhsin Demirel, merhum Cemil Meriç'in, son demlerinde, (başı gayr-i iradi sürekli sallanıyordu) bir zikr seansı içindeymişçesine, 'Lailahe illallah, Muhammed sevgilimdir' dediğini söylemişti.
tamamı... |
 |
 |
Öykü tartışması [PDF]...
Gerçekleştiren: Aslı Tohumcu
Katılanlar:
Ayfer Tunç, Ali Teoman, Fatma K. Barbarosoğlu, Sadık Yalsızuçanlar
[PDF]tamamı... |
 |
 |
Öykünün 'Mekan'ı...
Öykücünün mekan kullanımı, öyküde mekan, öykünün mekanları, öykülerin geçtiği mekanlar...bütün bunlar bir bakıma, bizatihi öykünün mekanı sorunuyla ilintili olabilir. Öykü nerededir ya da öykünün yeri neresidir?
tamamı... |
 |
 |
Perdesiz Gitar'lı Bir Derviş : Erkan Oğur...
Friederich Nietzsche, "bir sanatçının işi konuşmaya başladığı zaman kendisi susmalıdır" der. Bunun ülkemizde en seçkin örneği Erkan Oğur'dur.
Bir söyleşisinde -buna söyleşi denirse eğer- kurduğu en uzun cümle şu idi : "Müzik sessizliğe doğru devam ediyor."
tamamı... |
 |
 |
'Siyah Örtülü Kadın'ın Yaktığı Ateş : Mazhar Alanson...
Bilgeler bilgesi İbn Arabi, Arzuların Tercümanı'nda şöyle der : 'Hangi güzelden söz ettiysem hep Sen'in güzelliğinden kinayedir/Hangi evi anlattıysam hep Sen'in Beyt'inden söz ediyorum.' Mazhar Alanson'un 'Yandım Yandım'ını ilk dinlediğimde bu dizeler gelip konmuştu zihnime...
tamamı... |
 |
 |
Babailiğin İsyankar Şeyhi : Müslüm Gürses...
Sırlı Tuğlalar'da yer alan bir öykümün konusu bu idi : 'Babailiğin iki kolundan biri Orhanilik öteki Müslimilik'tir ki, ikincisinin postnişini Müslüm baba bir gün, yoksulların parasını alıp zenginlerin bankalarına aktaran bir zalime rastgelince fena halde sinirlenerek, 'yav' dedi, 'sen yılan mısın baykuş musun?
tamamı... |
 |
 |
'Doktor Beye Söyleyin, O, Nebiler Nebisinin Şefkat Sancağının Gölgesindedir'...
Haluk Nurbaki adını ilk duyduğumda, yanlış hatırlamıyorsam onsekiz yaşındaydım ve üniversiteyi okumak üzre Ankara'ya yeni gelmiştim.
Ona ilişkin ilk tahassüsüm, soyadındaki Nur'la ilgilidir.
tamamı... |
 |
 |
Gönlün KUTLU Hüznü...
Mustafa Kutlu'nun neyi anlatırsa anlatsın, aslında alttan alta bizi hep bir hüzün yatağında yürüten o sıcak, samimi ve dolaysız hikayelerini yakinen tanıyabilmek için en azından Eğin'i görmek gerekir.
tamamı... |
 |
 |
Geleneksel Müziğin Gür Sesi : Sabahat Akkiraz...
Sabahat Akkiraz'ın geçenlerde kaset-cd arşivimin kalabalığında gözden yitmiş bir yerinde yeniden rastladığım 'Yiğit İnsanların Türküleri' 'albüm'ündeki Yemen ağıdıyla Noksani'ye ait olan o dillere destan, nefis duvazimam'ını tekrar dinleyince olanlar oldu ve ayranım iyice kabardı...
tamamı... |
 |
 |
'Bir Cenk Akşamı'...
Necip Fazıl, yirmili yılların başından itibaren modern Türkiye şiirinde yaptığı sessiz 'devrim'i, yetmişli yılların ikinci yarısına değin derinleştirerek ve çeşitlendirerek sürdürür...
tamamı... |
 |
|
'Bir Film Yaratmak' NECİP FAZIL VE SİNEMA [PDF] |
 |
|
NECİP FAZIL'IN SAHNELENEN TİYATROLARI [PDF] |
 |
 |
Lale Müldür'ün Leyla Halleri...
'Benim sigaramdan al, süperlayt ama' demişti, bişey anlamamıştım.
Gittim pahalı bir sigara aldım.
Görünce, 'hayır' dedi, 'bu benim sigaram değil!'
'Hangisi senin peki?'
'Ayol L&M işte Lale Müldür...ama yaşlandım artık, süper laytlaştım.'
tamamı... |
 |
 |
Bir uyanış öyküsü...
Leyla İpekçi'nin ipeksi anlatımından okuduğum Başkası Olduğun Yer, bir hakikat'e uyanış öyküsü. Bu, hem bir insanın gözünü gerçeğe açışının hikayesi hem de bizim son yüzyıldaki maceramızı doğru kavramamıza imkan verecek çağrışımlarla örülü bir ibret ve hikmet belgesi.
tamamı... |
 |
 |
'Romanda tip sorunu' soruşturması...
Edebi metin'den kastınız roman ise kuşkusuz bir bağıntı var(dı). Dili geçmiş zamanı da ekliyorum zira, artık 'tip'siz romanlar da yazılabiliyor, hatta, romanların çoğu 'tip'siz, denilebilir.
tamamı... |
 |
 |
Sinema ve Din soruşturması...
Özellikle avrupa sineması veya üçüncü sinemada, metafiziksel temaların öne çıktığı filmlere çok rastlarız. Tarkovsky sineması kadar olmasa da bergman gibi yönetmenlerde doğrudan dini temalar değil ama ontolojik sorunlar filmlerin temeline yayılmış bir halde bulunur.
tamamı... |
 |
 |
2004 için ne dedi?...
2004 yılı, Türk edebiyatı açısından çok bereketli geçti, diyemeyiz. Özellikle şiirde bir kabz halinin yaşandığı bir vâka. Fakat öyküde bir açılma yaşandığı söylenebilir. Geçen yılın romancılık açısından da çok başarılı geçtiği söylenemez. Çetin öner'in "Dağlara Yazılıdır" romanı ilgiyle okuduğum bir kitap oldu. Latife Tekin'in "Unutma Bahçesi"ni de zevkle okudum.
Zaman, 31.12.2004 |
 |
 |
'Şiirin kendisi var' :: Cahit Zarifoğlu hakkında...
Başlığa aldığım cümle, Cahit Zarifoğlu'nun 'Yaşamak' adlı güncesinden. Bindokuzyüzdoksan İstanbul, Beyan yayınları nüshasından. Sayfa, 98'de.
Esasında şiirine(genelde şiire) ilişkin düşüncelerini mahfuz tutan ve şiirine yönelik tepkilerden(kapalılık vs)rahatsızlık duyduğu için bu yönde pek bir açıklama yapmayan ve şiirini yeni şiirlerle açımlayan bir yolculuktu onunkisi...
tamamı... |
 |
 |
Ölümün Çalına(maya)n Fotoğrafını En İyi Anlatan Yazar : Bilge Karasu...
İz sürmekten hazzetmeyen okur için, üslubu, ilk bakışta; örtücü, gizleyici ya da yatıştırıcı görünebilir Bilge Karasu'nun. Oysa okur, daima kışkırtıcı bir biçemin cazibesine kapılır.
Zihnini yoran, sonunu getiremeyeceği bir bilmecenin güç sorularıyla karşı karşıya bırakan gramerden kaçar.
Bilge Karasu, 'her tümce yaşamla birlikte biter' diyerek koyulur işe.
'Narlar kentinde bir incir buldum' diyerek...
tamamı... |
 |
 |
'Çınarın ardına gizlenmek' :: Vüs'at O. Bener hakkında...
Vüs'at O. Bener, Yusuf Atılgan ve Bilge Karasu'yla birlikte 'benim yazarlarım'dandır. Dost Yaşamasız'ı uzunca bir süre elimden düşüremedim. O'nu, Yaşamasız'daki niteleyişiyle hep bir 'çınarın ardına gizlenmiş' haliyle hatırlarım. Her ne kadar Behçet Necatigil, 'gerçekleri aydınlıktan uzaklaştırıp soyutlamalara götürme çabası'nda olduğunu söylerse de, bendeniz onun daha çok, gerçeği eklerinden soyarak bize çıplak ve saf haliyle gösterme gayretinde olduğunu düşünüyorum...
tamamı... |
 |
 |
Düşüncenin Örtüsü 'Sükut Suretinde' Bir Dilegeliş Öyküsü :: Nuri Pakdil hakkında...
Nuri Pakdil'de, dil, kimi zaman düşünceyi örter, kimi zaman üzerindeki örtüyü kaldırır, bizi yalın olanla karşılaştırır. Düşünceyi örter diyorum, bu, belki de O'nun bilinçli biçimde dilde açtığı çığırın ortaya getirdiği bir şeydir. Heidegger gibi Pakdil de, türkçeyi yani düşünceyi, teolojik olandan soyutlama/temizleme gibi bir dava gütmüştür...
tamamı... |
 |
 |
Mel Gibson'a övgü...
'Aylaklığa Övgü', 'Deliliğe Övgü' faslındandır. Mel Gibson'ı Cesuryürek'le sevmişidik lakin İsa'nın Çilesi'yle muhabbetimiz ihtiyat şerhi kazandı. Gerçi film bir antisemitizm ve mezbahacılık yapılıyor diye hayli taşlandı, haksız da değildi taşlayanlar, hatta Kuran'daki İsa'ya hiç uymuyor diye de eleştirdik, bu da elhak doğrudur; ne ki bendeniz tepkiselliğin kısmen patolojik yanları olduğunu düşünsem de bu filme özgü olmak üzre İsa'ya kıyanların (tarihsel-Kurani açıdan doğru olmasa bile) kıyıcılığını anlatmak için bu denli kanın akması gerekiyordu diye düşünmekten de kendimi alamadım...
tamamı... |
 |
 |
İnsan insanın Yaşar Kurt'u olsaydı... Doksanlı yılların ilk çeyreğinde yirmi yaşını idrak etmiş her üniversitelinin volkmeninde dönüp dururdu Yaşar Kurt.
'Hırsızlar dolaşıyor hırsızlar
para koyarlar cebine ruhunu çalarlar oğlum senin'
diye bağıran bu adamı doksanlı yıllar fena halde haklı çıkardı.
tamamı... |